Profesör Dr Seyhan İ Çelikoğlu
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı ve Akciğer Hastalıkları ve Tüberküloz Enstitüsü emekli öğretim üyesi
Türkiye’de Sarkoidosis’in Klinik Özellikleri” konusundaki kapsamlı klinik çalışmamız 1963 yılında o dönemde İ Ü İstanbul Tıp Fakültesine bağlı Cerrahpaşa Hastanesinde yer alan Pnömo-fitizyoloji kürsüsünde başlatılmış, 1970 yılından itibaren İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Pnömoloji Bilim Dalında ve 1996 yılından sonra da Kadir Has Üniversitesi Tıp Fakültesinde devam etmiştir [1-4].
Çalışmanın başlatıldığı 1960 lı yıllarda sarkoidosis Türk tıp toplumunda daha ziyade dermatologları ilgilendiren nadir bir hastalık olarak kabul edilmekteydi. Literatür bilgilerine göre teorik olarak başka organlarda da yerleştiği bilinmekle beraber, hastalıkların ayırıcı tanısında yer almıyordu. 1946-1952 yıllarındaki tıp öğrenciliğimiz sırasında patoloji hocamız Prof Philip Schwarz’ın Genel Patoloji kitabında böyle bir hastalıktan “Besnier – Boeck-Schauman hastalığı veya Benign Lymphogranulomatosis ” adı ile bahis edildiğini hatırlıyorum. 1950 li yıllarından itibaren dünya tıp literatüründe bu hastalık için sarkoidosis terimi kullanılmaya başlamıştır
1954 yılında Londra Brompton hastanesinde çalışırken sarkoidosis konusu ile yakından ilgilenen kurumun başkanı Prof Scadding sayesinde bir çok vaka izlemek olanağını bulmakla beraber Türkiye de 1963 yılına kadar şahsen hiç sarkoidosis vakası görmemiştim.
1950- 1960 lı yıllarda sarkoidosis konusundaki uluslar arası klinik araştırmalarda bir artış gözlenmektedir. Bu dönemde dünya tıp literatüründe hastalığın İngiltere, İskandinavya gibi Kuzey Avrupa Ülkelerinde ve Amerika Birleşik Devletlerinde özellikle zenciler arasında nispeten daha sık görüldüğü, buna karşılık Akdeniz ülkelerinde, Orta ve Uzak doğuda ise tok denecek kadar çok seyrek rastlanıldığı kanısıhakimdi.
Sarkoidosisin etyolojisi bilinmediğinden ve hastalıktaki histo-patolojik değişmeler spesifik olmadığından bu dönemde klinik araştırıcılar kesin teşhis konusunda güçlükle karşılaşmaktaydılar. Bazı klinikçeler hastalığın belirtilerinin çeşitli etkenlere bağlı bir sendrom olarak düşünmekteydiler. Klinik tablo hakkında bir görüş birliği yoktu. Eskiden tarif edilen bir çok sendromun sonraları sarkoisosis hastalığının belirtileri olduğu anlaşılmıştır: (Örneğin parotis, uveitis ve fasiyal paralizi birlikteliğini ifade eden Herdfort sendromu v.s gibi).
Konu ile ilgilenen bazı araştırıcılar 1950 li yıllarında sarkoidosis teşhis kriterlerinin standart bir hale getirilmesi için “Uluslar Arası Sarkoidosis Komitesi” adı altında bir çalışma gurubu oluşturdular. Bu komite, sarkoidosisin insan organizmasının bütününü ilgilendiren etiolojisi ve patogenezi bilinmeyen bir sistem hastalığı olduğunu esas alarak, klinik belirtilere göre sarkoidosis düşünülen bir olguda sarkoidosis teşhisinin kabul edilmesi için mutlaka herhangi bir organdan alınan biyopside histopatolojik olarak sarkoidosise uyan granülasyon dokusunun saptanması gerektiğini kararlaştırdı. Buna ek olarak benzer klinik belirtilerin ve benzer patolojik değişmelerin bulunduğu etiolojisi bilinen başka hastalıklara (özellikle tüberküloz) ait bakteriyolojik, immuno-biyolojik , biyokimyasal ve histo-patolojik verilerin kesinlikle negatif olduğunun gösterilmesinin gerekliliği de ayrıca vurgulanmıştır.
Bu komitenin ön gördüğü sarkoidosise uyan klinik ve radyolojik belirtiler ve sarkoidoza uyan histopatolojik değişmeler aşağıda özetlenmiştir:
Klinik uygunluk:
Histo-patolojik Uygunluk:
Çalışmaya başladığımız tarihlerde Türkiye de tüberkülozun çok yaygın ve sarkoidosisin de çok nadir olduğu düşünüldüğünden patologlar biyopsilerde kazeifikasyonsuz granülasyon dokusu görseler bile raporlarında teşhisi tüberküloz olarak bildiriyorlardı. Bu durumda son söz patologda olduğundan (dermatologların klinik bulgulara dayanarak kabul ettikleri sarkoidosis olguları dışında) bu dönemde Türk Tıp Literatüründe başka organlarda sarkoidosis yerleşimi konusunda fazla yayın bulunmamaktaydı. Bu yıllarda sarkoidosis konusunda hocam Profesör İhsan Rıfat Sabarın deri belirtileri bulunan 5 sarkoidosis vakasını inceleyen bir monografisi yayınlamıştı.
Türkiye de başka organlarda yerleşimi bulunan sarkoidosis teşhisinin kanıtlanmasındaki güçlüğün aşılması bakımından sarkoidosis için spesifik bir testin geliştirilmesinin çok yararlı olacağı bir gerçekti.
Nickerson, sarkoidosisin histopatolojik görünümünün bir virüs hastalığı olan
“ lympho-granuloma inguinalis veya venereal lymphogranuloma” ya çok benzediğini göz önüne alarak sarkoidosis’in de bir virüse bağlı olabileceğini düşünmüştür. Buna dayanarak lympho-granuloma. inguinalis’ de kullanılan Frei Deri Testine benzer bir yöntemin sarkoidosis teşhisi için yardımcı olabileceğini öne sürmüştür. Bu düşünceden hareket ederek sarkoidosisli bir hastadan çıkartılan periferik bir lenf bezini serum fizyolojikte ezerek süspansiyon haline getirmiş ve bu materyalin deri içine enjekte edilmesinden ibaret bir test geliştirmiştir. Sarkoidosisli hastalarda bu süspansiyonun enjekte edildiği deri bölgesinde bir-iki hafta içinde bir nodül geliştiğini göstermiştir [ 5,6 ]. Kveim, bu deri nodülünden biyopsi almayı düşünmüş ve alınan nodülün histopatolojik incelenmesinde sarkoidosis’e uyan epitelioid histyositli granülasyon dokusunun bulunduğunu göstermiştir. Bu, teşhis bakımından önemli bir aşama sağlamıştır [ 7 ].
Ancak Nickerson-Kveim ( N – K) testi yalancı pozitifliğin yanında oldukça fazla yalancı negatifliğe rastlanıldığından yaygın bir kullanım alanı bulamamıştır. Bununla beraber, sarkoidosisin bir virüse bağlı olmadığının kesinlikle anlaşılmasına rağmen, lenf bezi ekstresinin enjekte edildiği yerde sarkoidosis’in histopatolojisine çok benzer bir reaksiyonun oluşması değişik patogenez teorilerinin kurgulanmasına yol açmıştır.
1960 lı yıllarda Amerika Birleşik Devletleri, New York Mount Sinai Hastanesi göğüs hastalıkları bölümü sorumlusu Louis E Siltzbach, Nobel ödüllü Chase ile beraber bu tarihlerde neredeyse terk edilmiş Nickerson-Kveim testinin sarkoidosis teşhisindeki değerini araştırmak üzere bir bilimsel çalışma başlatmıştır [8-12].
İlk adımda test materyali olarak hangi organdan alınan dokunun uygun olacağını belirlemek üzere sarkoidosisli hastalardan biyopsi ile alınan çeşitli dokular incelemişlerdir. Sarkoidosisin dalak yerleşiminden dolayı hipersplenizmi olan bir hastada tedavi amacı ile çıkartılan dalaktan hazırlanan test materyalinin en uygun doku ezmesi olduğu görülmüştür. Siltzbach ve ar N - K test materyalini hazırlama tekniğini geliştirmişlerdir. Buna göre söz konusu dalağı özel bir kıyma cihazında çok ufak parçalara ayırdıktan sonra özel tamponlu bir sıvıda süspansiyon haline getirmişlerdir. Bu süspansiyonu differansiye santrifügasyona tabi tutarak 10 mikrondan büyük partiküllerin uzaklaştırılmasını sağlamışlardır. Bundan sonra doku süspansiyonunu özel bir membran karşısında diyaliz ederek hemoglobin ve serum proteinleri gibi solübl moleküllerin çözeltiden uzaklaştırılması sağlanmıştır. Böylece berrak renkli sarkoidosisli bir dalağın süspansyonu elde edilmiştir. Bu materyal virüs dahil tüm yabancı organizmaları uzaklaştıracak şekilde sterilize edilmiş ve içine bir miktar fenol koyularak oda ısısında uzun zaman etkinliğini kaybetmemesi sağlanmıştır.
Bundan sonra test materyali sarkoidosis teşhisi kesinleşmiş hastalarda değişik konsantrasyonlarda deri içine enjekte edilerek optimum konsantrasyonun tesbiti sağlanmıştır. Bu işlem testin teşhis değerini olağan üstü arttırmasına rağmen serbest ticari amaçla üretilmesini engelleyen en önemli etken olmuştur. Bu değerlendirmeden sonra aynı test materyali histopatolojik ve klinik olarak kesin sarkoidosis tanısı konulan hastalarda uygulanmış ve 75-80 % oranında pozitif olduğu saptanmıştır. Buna karşılık normal şahıslarda ve tüberküloz, Hodgkin hastalığı, Krohn hastalığı, silikosis, asbestosis ve diğer granülomatöz hastalığı bulunan çok sayıda hastada uygulanarak yalancı pozitifliğin ancak 0,5-1 % gibi çok düşük bir oranda olduğu kanıtlanmıştır. İşte bu çok ince değerlendirme yapılan ve Johnson isimli tek bir hastanın dalağından önemli bir miktarda imal edilen test materyali uluslar arası sarkoidosis araştırması için araştırmacılara gönderilmiştir. Çalışmanın amacı sarkoidosisin bütün dünyadaki insanlarda oluşan tek b ir etkene bağlı bir fenomen olduğunun kanıtlanmasıdır. Aynı bir test materyali değişik coğrafyalarda yaşayan çeşitli etnik guruplara ait sarkoidosis li hastalarda aynı reaksiyonu verirse sarkoidosis in çevre ve ırka bağımlı olmayan tek bir antite morbid olduğunu kanıtlanacaktır.
Testin uygulanma tekniği: Test materyali bir tüberkülin şırıngası ile deri içine 0,2 ml enjekte edilir. Test yapılan yerin kaybolmaması için, ucunda steril çini mürekkebi içeren başka bir iğne ile enjekte edilen noktaya tatuaj yapılır. Reaksiyon varsa 3-4 hafta içinde enjeksiyon yerinde kırmızı esmer renkli 5-10 mm çapında bir nodül oluşur. Ancak testin pozitif kabul edilmesi için mutlaka 4 hafta sonra nodülden biyopsi alınarak histopatolojik olarak incelenmesi ve epitelioid hücrelerden ibaret tüberküllerden oluşan kazeifikasyonsuz granülasyon dokusunun saptanması gerekir. Bu test biyopsisinde saptanan görünümün doğal sarkoidosis histopatolojisisi ile aynı olması çok ilginçtir. Makroskopik nodül oluşsa bile histopatolojik olarak sarkoidoza uyan doku saptanmıyorsa test negatif kabul edilir.
Siltzbach, geliştirdiği bu test materyalini Dünyanın 5 kıtasındaki çeşitli ülkelerin konu ile ilgili araştırıcılarına belirli bir protokol dahilinde uygulamak üzere göndererek uluslar arası bir araştırma projesi başlatmıştır. Testi uygulayan araştırıcılar biopsi preparatlarını ve klinik bulguları Mount Sinai hastanesine göndermek sureti ile sonuçların tek elden değerlendirilmesi sağlanmıştır.
Böylece N – K test materyalinin, sarkoidosis için uyumlu histopatolojik görünümü olan fakat klinik belirtileri uyumlu olmayan veya bunun aksine klinik olarak sarkoidosis düşünülen fakat biyopsi ile histolojik tanı sağlanamayan hastalarda şüpheli teşhisin teyidinde yararlı bir test olduğu gösterilmiştir. Buna ek olarak, aynı bir sarkoidosis hastasından elde edilen dalak ekstresi kullanılarak uygulanan Nickerson-Kveim testinin değişik iklim ve ırklardaki sarkoidosisli hastalarda aynı sonuçları vermesi sarkoidosisin bir sendrom olmayıp bütün dünyada aynı patogeneze bağlı gerçek bir antite morbit olduğunu göstermiştir.
Siltzbach uluslar arası Nickerson-Kveim araştırmasının sonuçlarını 1963 yılında İtalya’ nın başkenti Roma’da bizim de katıldığımız Uluslar-arası Tüberküloz Ünion’ unun kongresinde verdiği bir konferansta bildirmişti. Tüberkülozun yaygın olması dolayısı ile Türkiye de sarkoidosisin tanısı bakımından çok güçlük çektiğimizi belirterek bu uluslar arası çalışmaya katılma istediğimi bildirdim. Bunun üzerine N – K test materyalinden belirli bir miktar araştırmacı tarafından kliniğimize gönderildi. Böylece bizim kürsü de uluslar arası araştırmaya katıldı.
Ancak yukarıda belirttiğimiz gibi bu tarihe kadar Türkiyede hiç bir sarkoidosis vakası ile karşılaşmamıştım. Bununla beraber sarkoidosis’in Türk vatandaşları arzsında da bulunduğuna ancak tübeküloz olarak yorumlandığına inanıyordum. İlk olarak Patoloji kürsüsünde Profesör Bedrettin Pars, Talia Bali Aykan ve Melih Tahsinoğlu’na başvurdum. Durumu ve teorimi açıkladım. Hepsi nur içinde yatsınlar konuyla ilgilendiler ve çalışmağa katılmayı kabul ettiler. Şükranla ifade etmek isterim ki bu hocalarım bu tarihten itibaren rastladıkları kazeifikasyon bulunmayan olgularla karşılaştıkları zaman biyopsi raporlarında sarkoidosis ihtimali olduğunu, teşhisin teyidi için N - K testi yapılmak üzere fitizyoloji kürsüsüne başvurulmasının gerektiğini önerdiler. Bu olguların N – K biyopsilerini de incelemeyi üstlendiler.
Daha sonraki yıllarda Cerrahpaşa Tıp Fakültesi patoloji kürsüsünde çalışan tüm patolog arkadaşlar bu çalışmaya severek katıldılar. Böylece sarkoidosise uyan histopatolojik bulgular hususunda bir konsensus oluştu. Çalışmaya katılan hocalar
N – K test yeri biyopsilerinde saptanan görünüm sayesinde sarkoidosis histopatolojisini öğrendiklerini ifade etmişlerdir. Cerrahpaşadan yetişen bütün patologlar sarkoidosois teşhisinde çok deneyimli oldular.
İkinci adımda sarkoidosis için karakteristik radyografik bulguların slaytlarını yaparak İstanbul un büyük hastanelerinde konferanslar tertipledim. Araştırma projesini açıklayarak ve sarkoidosis hakkındaki literatür bilgilerini teorik olarak aktardım. Eğer benzer belirtili hastaları olursa meslektaşlarımdan N – K testi için kliniğimize göndermelerini rica ettim. Gene minnetle ifade etmeliyim ki bir çok hekim arkadaşım bu davete icabet etti. Bu arada da o dönemde İstanbul da yayınlanan “Türk Tıp Cemiyeti” ve “Tüberküloz “ mecmualarında N - K testi ve sarkoidosis hakkında literatür derlemeleri yayınladım. Böylece sarkoidosisten şüphe edilen hastalar kliniğimize gelmeğe başladı.
Bu dönemde organ biyopsi yeri olarak yerleşim varsa deri, peri ferik lenf bezi, karaciğer iğne biyopsisi; ele gelen ulaşılabilir organ yerleşimi olmayan olgularda sağ skalen bölgeden veya gastrocnemius kasından kör biyopsi uyguluyorduk. Nadir bazı vakalarda Toraks cerrahi kürsüsünde rahmetli Profesör Alaettin Vardar eski bir laringoskopla mediastinoskopi uygulamaktaydı. Çok karakteristik bilateral hiler adenomegali ve eritema nodozum bulunan olgularda yalnız N - K testi pozitifliği histopatolojik verifikasyon için yeterli kabul edildi.
Bütün organ ve N - K biyopsi preparatları ve hastaların bulguları New York’a gönderilerek Silzbach tarafından da inceleniyor ve çok sevindirici olarak bizim hocaların patolojik teşhisleri tamamen teyit ediliyordu. Bu suretle Türkiyede sarkoidosis olguları teşhis edilmeğe başladı. 1980 li yıllarda akciğer parenkim lezyonu bulunan olgularda fiberoptik btonkoskopla tranbronşik parenkim biyopsileri uygulamağa başladık. Bu yöntem sarkoidosis teşhis şansını çok yükseltti. Özellikle bronkoskopik gözlemde -normal görünse bile- bronş mukoza biyopsilerinde granulasyon dokusu saptanma olasılığının çok yüksek olduğunu gördük. Bu bakımdan bütün intratorasik yerleşimli sarkoidosis şüphesi bulunan olgularda ( tek başına mediastinal tutulum dahil ) bronş mukoza biyopsisinin rutin olarak uygulanmasını öneriyoruz.
Bu arada bir sarkoidosois polikliniği oluşturarak teşhis koyduğumuz hastaları hayat boyu takip etmeğe çalıştık. Böylece sarkoidosisin hayat boyu gidişini izleme olanağı bulduk. Bu poliklinik pek çok öğrencime ve iç hastalıları ihtisası yapan hekim arkadaşlarıma sarkoidosis hastalığını tanıttı.
Uluslar arası N- K testi araştırması Türkiye de sarkoidosisin herhangi bir ülkedeki kadar sık rastlanabildiğini kanıtladı. Nitekim Akdeniz ülkelerinde çok seyrek kabul edilirken 1963 tarihinden bu güne kadar histopatolojik olarak kanıtlanmış 600 olgunun tek bir merkezde saptanabilmesi bu görüşü desteklemektedir. Bazı ülkelerde sarkoidosisin yüksek oranda bulunması hastalığın daima ayırıcı tanıda düşünülmesi ve daha fazla teşhis olanağı bulunmasına bağlıdır. Cerrahpaşa hastanesinde 33 yıl izleme olanağını bulduğumuz sarkoidosis olgularımızın % 70-80 oranında hiç ilaç kullanmadan spontan olarak iyileştiğini gördük. Bu bakımdan eğer sub-akut safhada şikayetsiz hastalarda kitle taramaları ile radyografi incelemesi yapılmamışsa pek çok hasta teşhis edilmeden iyileşmektedir. İskandinav ülkelerinde her yıl bütün toplum radyografik taramalardan geçirildiği için sarkodosis insidansı çok yüksektir.
Cerrahpaşa hastanesindeki klinik araştırma sonucunda Türkiye de sarkoidosis in başlama, gidiş, klinik belirtilerinin hemen diğer ülkelerinkinin benzeri olduğu gösterilmiştir. Nitekim 1969-1971 yılları arasında New York Mount Sinai hastanesinde Siltzbach’ın kliniğindeki sarkoidosis hastaları ile Türkiyedeki sarkoidosis hastalarının özelliklerinin tamamen aynı olduğunu gözlemledik.
Bu çalışma ayrıca N – K testinin her ülkede benzer sonuçlar vermesi sarkoidosisin bölgesel dış etkenlerle ilgili olmayıp aynı etyolojiye ( billinmeyen) ve patogeneze sahip bir antite morbid olduğunu göstermektedir.
Bununla beraber tüberküloz prevalansının yüksek olduğu ülkelerde sarkoidosisin daha az ortaya çıktığına inanıyoruz. Bizim çalışmamızda 3 dekad içinde teşhis edilen olgular istatiksel olarak karşılaştırıldığı zaman tüberküloz prevalansının hızla düştüğü üçüncü on yılda tanısı konulan sarkoidosis hasta sayısında çok önemli bir artış saptanmıştır. Bu tabiatı ile başka faktörlere de bağlı olabilir, ancak dikkate alınması gereken bir husustur.
Siltzbach’ın 1994 yılında vefatından sonra N - K test materyalinin dağıtımı durmuştur. Bunun sebebi hasta bir insandan alınan dokudan hazırlanan bir test materyalinin ticari üretiminin ilgi çekmemesidir. Özellikle her elde edilen yeni ürünün sarkoidosisli hastalarda denenerek optimum konsantrasyonun araştırılması ticari bir müessese için imkansızdır. Günümüzde sarkoidosisin histopatolojik teşhisi için biyopsi olanakları çok gelişmiştir. Mediastinoskopi, torakoskopi ve en önemlisi fleksibl bronkoskopi ile bronş mukoza ve parenkim biyopsileri yeterli olmaktadır.
SONUÇ: N – K Testi sarkoidosisin Türkiye’de tanınmasını sağlamakta çok yararlı olmuş ve görevini tamamlayarak uygulama alanından çekilmiştir. Bu yazı vesilesi ile anılarımı meslektaşlarım ile paylaşmak
ve beni katkıları ile destekleyen müteveffa hoca ve meslektaşlarımı ve Louis E Siltzbach’ı anmak olanağını bulduğum için çok mutluyum.
REFERANSLAR
1- Çelikoğlu İ. S. Sarkoidosis teşhisinde Nickerson –Kveim Testi (N-K- Testi). Tüberküloz. 1965; 19: 94-99.
2- Çelikoğlu İ.S., Berktin K. Sistemik sarkoidosisin teşhis kriterleri. Türk Tıp Cemiyeti Mecm. 1967; 33.144- 150.
3- CELIKOGLU, I.S., Sarcoidosis in Turkey and Results of Kveim Testing. In J. Turiaf and Chabot (Eds), La Sarcoidose, Paris, Mason, 1967, pp 378-381.
4- CELIKOGLU, I.S., SILTZBACH, L.E. A study of sarcoidosis and leprosy in Turkey employing the Kveim reaction. Dis Chest, 1969; 55: 400-404.
5- WILLIAMS, R.H., NICKERSON, D.A. Proc Soc Exper Biol& Med. 1935; 33: 403- 408.
6- NICKERSON D A , quoted by APPEL, B .: Sarcoid. Arch Derm Syph. 1941; 43: 172-178.
7- KVEIM A: En nyog Spesifik Kutan-Reacktyon ved Boecks Sarcoid. Nord Med. 1942; 9: 169 - 172.
8- SILTZBACH, L. E., EHRLICH J. C. Amer J Med. 1954; 16: 790-794.
9- CHASE M W, Amer Rev Resp Dis. 1961; 83: (pt. 2): 86- 89.
10- SILTZBACH L. E.: Am Rev Resp Dis. 1961; 83 (pt,2): 89-92.
11- CHASE MW , SILTZBACH L.E. : Excerpta Med Int Cong Ser. 1961; 42:58 -65.
SILTTZBACH L.E. : In J. Turiaf and Chabot (Eds), La Sarcoidose, Paris, Mason, 1967, p 201- 205.